Suçunu Bana Verme Pelin

Gerçek rock müzik 4 şeyden oluşur. Bir tutam yankı, iki nefes mide yangısı, bir piyano, bir gitar. Zaman gösterecek, ama yıllar sürebilir, bir gün yüzünü görmek acı vermeyecek.

Bir tutam yankı. Çocukken, her çocuğun bir üyesi olmak isteyeceği eğlenceli bir kulübün üyesiydim. Bütün yaz evimizin arkasındaki tepeye tırmanırdık. Sabahları karnımızı doyurduktan sonra pantolonlarımızı giyer, tırmanışa hazırlanırdık. Şort giymezdik çünkü ısırgan otları çıplak bacaklarımızı ısırırdı. Arkadaşlarımdan birinin abisi bize katılırdı çoğu kez. O söylemişti pantolon giymek gerektiğini. Çok akıllıydı. Liseye gidiyordu. Bisikletiyle arabaları geçebiliyordu, öyle söylemişti. Üstelik gerçek bir ninja bile görmüştü. O tek, onlar üç kişi basketbolda yenerdi. Ona Kartal Abi derdik. Gerçek adı bu değildi. Beşiktaşlıydı. Hepimizi de Beşiktaşlı yapmıştı. Tanıdığı ninjalar da Beşiktaşlıydı. İlk onbiri sayamayanları veya Beşiktaş’ın şampiyon olduğu seneleri bilemeyenleri o gün tepeye çıkarmazdı. 

Eğer sayamazsanız, mesela defansta kim var bilemezseniz aşağıda kalıp kızlarla oynamak zorundaydınız. Ben sayamazdım bazen bilerek, üstelik galiba Galatasaraylıydım ben. Saymazdım işte aşağıda kalmak istediğim zamanlarda, Rıza’yı forvete, Metin’i kaleye alırdım. 

Aşağıda Pelin’i tahterevallide karşıma alırdım. Salıncakta ittirirdim. Kaydırağın sonunda onun süzülüp aşağıya inmesini beklerdim. Onlar yukarıda bir yandan Kartal Abi’nin harikulade hikayelerini dinler, bir yandan da yılan yuvalarını deşerlerdi.

Bir gün Pelin’e bir kağıt uzattım. “Yarın bizle geliyorsun. Vadide keşif yapacağız. Kuşların yuvasının orada olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca dün biri değişik bi mantar görmüş patikanın yanında. Ona bi bakıcaz. Bu kağıtta Beşiktaş’ın geçen seneki futbolcuları yazılı. Ezberle.” Pelin sarışındı. Annesi saçlarını örerdi. “Pantolon giyiyoruz.”

Ertesi sabah bana çok zor bi soru geldi. İyi çalışmıştım. Geçen sene ligde kaç gol attığımızı sormuştu. Cevapladım. Pelin’e ise kız olduğu için kadroyu saydırmakla yetindi Kartal Abi. Hışımla Oğuzhan’a döndü ve şu yeni mantarı nerede gördüğünü sordu. Oğuzhan gözlüklü bi aptalın tekiydi. Fakat konu yeni bi mantar türü olunca ona güvenebilirdiniz. Ayrıca ağaçları hemen birbirinden ayırabilirdi. Hepsine rahatlıkla çıkabilirdi. Saatlerce inmezdi. Ağaçta uyuyakalmıştı bir kere. Kartal Abi onu saatlerce aramıştı. Bulduğunda ise bi güzel pataklamıştı onu.

“Bacaksız taşlıklarına varmadan önce hemen armut ağacının dibinde gördüm” dedi çocuk. “Uyumak için çıkmıştım”

“Pekala öyleyse. İlk durak orası. Daha sonra vadiye gidip kuşlara bakıcaz. Tam da yavruların uçmayı öğrendiği zamanlar bu zamanlar. Kuşlar nasıl uçar? Kemikleri hafiftir. Hava doludur. İnsanların kemikleri ağırdır, içinde ilik vardır arkadaşlar. Mesela kartallar uçar. İnsanlar uçamaz. Ayrıca bugün aramızda Pelin var. Ona tırmanışlarda yardım ediyoruz arkadaşlar. Yine dikkatli oluyoruz. Köpek gördüğümüzde tetikte duruyoruz. Bize doğru koşarsa, tekme atıyoruz suratına. Hadi bakalım”

Daha sonra adet olduğu üzere andımızı okuduk, omuz omuza verip. Andımızda çok alakasız bi şekilde Beşiktaş’tan da bahsederdik, hala gülümsetir.

Kartal abi bir kuyuya düştüğünde Rıza’dan daha hızlı, hatta Feyyaz’dan da hızlı aşağıya koşturduk, yardım bulmak için. Pelin ve Oğuzhan kuyunun başında kaldı. İkisine de biz aşağıdayken ne hissettiklerini hiçbir zaman soramadım. Zaten kimse konuşmadı o gün hakkında bir daha. Kulüp de kendiliğinden olaysız dağılmıştı. 17 yaşındayken, 8-9 sene sonra yani, öğretmen bizi Pelin ile birlikte harita odasına gönderdiğinde, geniş bir oda olan harita odasında seslerimiz yankılanıyordu. Pelin içeri girmedi. Kuyudan aşağıya bağırmışlar. “Kartal Abi, iyi misin?” diye. Kartal Abi’den ses gelmedikçe daha çok bağırmışlar. Daha çok yankılanmış ses. Kartal Abi uçup gitmişti. Bizimkiler hala kuyudan aşağıya bağırıyorlardı. Osmanlı’nın Düşüşünü gösteren tarih haritasını aldım ve sınıfa geri döndük.

Geçtiğimiz hafta Pelin evlendi, Oğuzhan ile hem de. Pelin çocukken Oğuzhan’ı sevmezdi bile. Ama sanırım böyle düşünmeyi seviyordum ben. Yine de büyüyünce ne hissedeceğinizi bilemiyorsunuz. Nelerden hoşlanacağınızı bilmiyorsunuz. Dediğim gibi, Pelin ve Oğuzhan’a biz aşağıdayken ne hissettiklerini hiçbir zaman soramadım. Sanırım ben hikayeyi tam bu noktada kaçırdım.

Düğün esnasında gelin bi yerlere kayboldu. Onu aramaya çıktım. Mutfağın yanındaki küçük odaya girmiş sigara içiyordu. Masanın üstüne oturmuş çok tatlı gözüküyordu. İçeri girdim. Onun yanına oturdum.

“Merhaba” dedim. “Sigara molası ha.? Ben de bi tane yakayım”
“Sabahtan beri bir şey yemedim. Midemde felaket bir yangı var.”
“Söndür o sigarayı o zaman.”
“Olmaz. İçmezsem çıldırırım herhalde.” 
“İç o zaman. Ama şikayet etme.”
“Hayat böyle değil mi? Şikayet etmek için şikayet etmeye hak kazanmamız lazım. Böyle mi dönüyor bu işler?”

Ona 26 yıldır bu dünyada yaşadığını söyleyip bu ani çıkışının de ne halt olduğunu sordum. Bana kocasını çok sevdiğini söyledi. İlk kez çocukken bir kuyunun başında elini tutmuş şimdiki kocası. Bu da o tuhaf gün içinde ince bir ayrıntıdır. Çocukluk aşkınızdan bunları duymak garip geliyor inanın ama yine de iyi hissediyorsunuz kendinizi. Ayrıca güçlü bir bağ oluşur aynı feci şeye tanık olanlar arasında. Bu yüzden bir kızla feci bir olaya tanık olmak istiyorum. Bana hasta diyebilirsiniz, hiç gocunmam.

“Otelin bir çocuk parkı olmalı. Parka gidelim.”
“Garip olmaz mı?”
“Olur.”

Parka gittik. Salıncaklara oturduk. 

“Feyyaz, Şifo Mehmet, Madida, Sergen, Büyük Metin, Küçük Metin, Mrkela, Zeki, Gökhan, Hamit, Mutlu, Şenol, Bako, Turan, Yusuf, Ulvi, Büyük Ali, Küçük Ali, Kadir, Recep, Rıza” diye saymaya başladı ve saydı da.
“Bir Metin daha vardı ama. Onu unuttun.”

Gülümsedi. Daha sonra ondan özür diledim. Onu o gün tepeye çıkardığım için. Hiçbirimiz bir daha konuşmamıştık o gün hakkında. Ama o gün oradaki herkes biliyordu ki, Kartal Abi, kuyunun etrafında dolanan Pelin’i kuyunun yanından çekmeye çalışırken düşmüştü. Bu yüzden Pelin’i ben ve Oğuzhan’dan başka kimse sevmiyordu. Sadece Timur yarım ağızla bir tebrik telgrafı göndermişti. Diğer çocukluk arkadaşlarımız, kızlar bile, aramamıştı. Midesi yanıyordu Pelin’in 17 yıldır. Bununla yaşamayı öğrenmişti. İki nefes mide yangısı. Pelin hamileydi. Bundandı tüm bu acele. İki nefes mide yangısı. Bunu öğrendiğimde yaptığım ilk iş elinden sigarasını almak oldu. Alıp kendim içtim, çünkü ben hiçbir zaman doğurmayacaktım. “Suçunu bana ver” dedim. “Kuyunun etrafında dolaşmamalıydın. Aşağıda kızlarla gerçek bir kız gibi ip atlamalıydın. Yukarı hiç çıkmamalıydın. Suçunu bana ver” dedim. 

Sanki bunlar, tüm bunlar yeterince dramatik değilmiş gibi, çok komik bir şey oldu sonra. Yanımızdaki ağaçtan damat iniverdi. Yanımıza geldi. Gelini kucakladı. Onu çok sevdiğini söyledi. 

“O suçunu bana verdi.” dedi. “Kuyunu etrafında perilerin ayak izleri olduğunu söyledim ona. Küçük küçük ayak izleri. O da gidip baktı. Onu ittirirdim aşağıya belki. Sonra Kartal Abi geldi. Onu kenara çekerken takılıp aşağıya düştü. Hadi yukarı çıkalım. Merak etmişlerdir.”

Hep beraber yukarı çıktık. Çok güzel gözüküyorlardı. Biraz piyano ve biraz gitarla çok güzel bir şarkı olabilirlerdi. 

Zaman gösterecek
Ama yıllar sürebilir
Bir gün yüzünü görmek 
Artık acı vermeyecek
Suçunu bana verme Pelin
Suçunu kimseye verme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder