sıra alma makinesi... zaman makinesi.. amerika neresi..

zaman, mekan önemli değil. sadece bol bir kadife pantalon giydiğimi, sağ tarafından kalın bir zincir sarktığını, kırmızı bir atkı sardığımı ve ceketimde de "jenny loves me" yazdığını düşünün... 

sonra annesinin kucağındaki küçük sarışın bir kızın yanına oturduğumu düşünün.

- anne, bu ne?
- ...
- anne bu ne?
- bilmiyorum kızım.
- bu ne anne?
- sıra alma makinesi..
- sıra alma makinesi... sıra alma makinesi..
- sus kızım. abi kızıcak.
- amerika... amerika... neresi... sıra alma makinesi... sıra alma mak....
- abi kızıyor bak.
- (kızıcak mısın bana abi diye bakıyor. elini ağzına götürmüş, kaşlarının altından bana bakıyor)

(hayır kızmıycam. devam et konuşmaya. lütfen devam et.) ona gülümsüyorum

- anne dağların tepesinde niye kar var?
- hava soğuk diye kızım.
- hava soğuk mu?
- soğuk. haydi atkını sar.
- uff sıcak....
- ...
- anne, abi zincir takmış. neden takmış anne?
- sus kızım. takmış işte.
- köpeği mi var?
- bilmiyorum kızım. abiye sor.
- (sorayım mı?)

(lütfen sor) ona gülümsüyorum. 

- abi köpeğin nerde?
- ne köpeği? neden bahsediyorsun, anlamadım?
- (zinciri gösteriyor, ufacık işaret parmağı ile gösteremiyor bile)
- bu mu? neden zincir taktığımı mı merak ediyorsun?
- evet.
- zincir, küçük dostum, bir şeye olan bağlılığını ifade etmesinin yanısıra cüzdanının da çalınmasına engel olur.

çıkarıp cüzdanımı zincirin ucunda salladım. hazır cüzdanımı da çıkartmışken dedim, şu resme bir daha bakayım. hani doyamıyorum ya. çünkü cüzdanımda bir resim. resimde bir ağız, görünüp görünmemekte kararsız bir burun, iki göz, düz saçlar. ve indie rock'n roll...

- abi.. dağlara neden kar yağıyor?

tanrım, bu ne güzel bir çocukluk, ne güzel bir türkçe... yalnız, kimsesiz yerlere kar yağar küçük şey bilmiyor musun?

- bak işte, bu cücelerin işi. cüceler.. bildiğin cüceler. sen hiç cüce gördün mü? görmedin. görmedin çünkü masallardaki cüceler dağlarda yaşarlar, üşüdüklerinde ufacık ve bembeyaz olurlar. biz de onları uzaktan bembeyaz kar gibi görürüz.
- hayııırrr.... hayıııırrr. ben kar gördüüüm. kar su gibi bişeydir. burnuna düştüğünde su olur. 

(bu buruna mı, tanrım, hiç bir damlayı bu küçükcük buruna denk getiremezsin)

- biz bikere... biz bikere uludaya gitmiştik.
- bak sennn öyle mi? 
- orada... orada kar vardı.
- soğuk muydu?
- atkım vardı.
- bu atkı mı?
- kırmızı atkım vardı.
- aaaa bak sen rastlantıya. benim de kırmızı atkım var. bak.
- kırmızı kız rengidir bi kere.
- yok canım. bunu da ilk kez senden duyuyorum bari. itfaiyecilere ne dersin peki. hiç kız itfaiyeci var mı?
- ben büyüyünce olurum.
- sen çok akıllı bir kızsın. bence doktor filan olmalısın. senin ismin ne?
- söylemem. annem tanımadığın kişilere ismini söyleme dedi.
- ama ismini söylemezsen nasıl tanışabiliriz ki?
- (omuzlarını kaldırdı) 

annesi ağzını oynatarak sessizce "ışık" dedi o görmeden.

- dur tahmin edeyim.... hmmmm... cinler, periler, cinler, periler.... ışık... senin ismin ışık...
- aa nerden bildin adımı? nerden bildin? ben bilirim. sen daha cücelere inanma.
- anneeeee... adımı bildi
- nasıl bildim biliyor musun? benim ışık isminde bir arkadaşım var. ona çok benziyorsun. ondan bildim. isminin anlamı ne biliyor musun?
- biliyorum... ampul...
- hahahahah

(bu bir soygun diil, heyecanlanmayın. sadece kahkaha atıyorum)

- ampul
- ışık nedir biliyor musun? madem karın aslında su olduğunu biliyorsun, senle büyük bir kız gibi konuşucam. ışık bir enerjidir. kuantlaşmış fotonlar halinde ve bir dalga eşliğinde yayılır. yani hem tanecik, hem dalga özelliği vardır. bir cismi ancak üzerine foton düşerse görebiliriz. yani hayattaki herşeyi ışığa borçluyuz. 
- anlamadım.
- hahah. demek anlamdın. büyüyünce anlarsın. çok zevklidir.
- ışık abla? onunla evlenecek misin peki?

(bu nasıl bir zekanın, nasıl bir hafıza ile koordine çalışmasıdır tanrım.)

- hhahahah (bu seferki kahkaha biraz acıydı)
- ha söylesene ışık ablayı seviyor musun?
- bunu da nerden çıkardın?
- ışık ablayı seviyosun.
- seviyorum tabi. o benim arkadaşım. sen arkadaşlarını sevmiyor musun?
- seviyorum.
- e tamam işte.
- o seni seviyor mu?
- kim? ışık mı?
- evet.
- evet seviyor. ama başkasını daha çok seviyor. ama o başkası benim ışığı sevdiğim kadar sevmiyor. ışıklar hep daha kendisini daha az seveni daha çok sever zaten.
- anlamadım.
- bak işte ışığın dalga-tanecik teorisini anlayabilirsin ama bunu anlayamazsın. 

ve en sonunda ona benzeyen küçük bir kız bulup, oturacak birsürü yer varken onun yanına oturursun. sanki bir zaman makinesindeymiş gibi, onun küçüklüğü ile konuşursun. büyüyünce yalnızca seni sevmesini öğütlersin. ama bu bir zaman makinesi değildir. ve belki de bu küçük kızın büyüyünce şimdinin ufak bir veledinin onu ne kadar çok sevdiğini görmesini sağlamışsındır. bu bile seni rahatlatır. aşkının küçük adaşının yanağına bir öpücük kondurursın. o da seni öper. ufacık, sümüklü, soğuk burnu gözünün kenarına değer. 

küçük ışık, kırmızı atkısın boyuna sarıp bankadan çıkmış, sen bir bankada, sıran geçmiş, onu, ışık'ı düşler durursun. büyük ışık'ı. şu anda o lanet herifin yanında olan ışık'ı. ışığı haketmeyenin yanındaki ışık'ı. uzaklara gitmem lazım. çok uzaklara. ışığı sadece günde bir iki saat göreceğim yerlere...

- eller yukarı, bu bir soygundur...



***********
(gerçekte ismi elbette "ışık" olmayan ve bana aşık olmayan, bu hikayelerin kendisine yazıldığını asla öğrenemeyecek o kıza..)
***********

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder