sigarayla sevişen adamın hikayesi

bir dönem şu sözleri not almışım bir tarafa:
ben artık oynamıyorum. ne skim bir oyundur bu.

o dönemlerimi hatırlıyorum. unutmak ne mümkün, fazla da geçmedi üstünden. bir yıl filan olmuştur. deliler gibi aşıktım kıza. deliler gibi derken bunda ciddiyim. hiç deli birini tanıdınız mı bilmiyorum. bizim mahallede bir deli vardı. nereden bulduysa kahverengi bir blaupunkt radyosu vardı. karşıyaka maçlarını dinlerdi radyodan. o zamanlar karşıyaka birinci ligdeydi ve maçlar radyodan yayınlanırdı. o günler, sanırım, sırf bu yüzden olmasa da güzel günlerdi. parkta gidip salıncakları yandaki direğin etrafına dolar, salıncak direklerini kale direklerine çevirirdik.

bir deli ne yapardı peki? deli gibi aşık olmak ne demekti? kahverengi bir blaupunkt'tan maç dinlemek delilik değildi kesinlikle. bu bizim deli hepimizi kovalar, salıncakları düzeltirdi. birisine oturup (çok iyi hatırlıyorum) "getir kadehleri şarabın olayım, senin gibi leylaya mecnun olanın" diye sallana sallana şarkı söylerdi. diyorum ya, onsuz, güzel günlerdi.

ne diyorduk, ne anlatıyordum. kafam o kadar bulanık ki herşeyi anlatabilirim. yani asansör korkumu bu yeni nesil caliente asansörler sayesinde yendiğimi filan anlatabilirim. bu asansörleri bilirsiniz. kata geldiğinde dindandon diye ses çıkaran, iki yana doğru açılana kapılarıyla karakteristik özelliğini kazanmış asansörler. hatta tam kapanırken elinizi kolunuzu araya koyup kapanmasına engel olabiliyorsunuz. klip çekimleri için ideal ambiyans aynaları da geniştir, yüzey sahibidir. benim gibi ortalama boyda bir insan eğer şort giyiyorsa çok rahat bir şekilde yaralı diz kapaklarını görebilir.

şöyle bişey var: dizi yaralanan bir insan yüz üstü yere kapanmış demektir. büyük bir ihtimalle kaçarken düşmüştür. ben hiç diz kapağımdan yaralanmadım. ben hiç kaçmadım ki. kaçtıysam da geri geri kaçtım. takılırsam da göt üstü otururdum. kuyruk acısı. ah kuyruk acısı. sen nelere kadirsin... insana neler yaptırıyorsun. hemen anlatayım:

sen misin benimle sevgili olmak istemeyen. saygı duyarım. ama şu lanet olası sinsiliği yapma. bana aşıkmış tavrını takınıp ortalıkta gezinme. insanların gözüne batıyorsun. senin yüzünden insanları kırıyorum. kırıyorum, bildiğin şekilde kırıyorum işte. kimse sana benzemiyor ki gözümde. kimseye değer veremiyorum sana verdiğim kadar. bunun neticesinde, bak şu kıza. beni sevme nezaketinde bulunan şu kıza bak. onu da kırdım gitti işte. ama sonunda sen başkalarıyla takılmayı seviyorsun. tamam kabul. peki nasıl oluyor da benden çok çok uzaklardayken hayatımı bombok edebiliyorsun. bu nasıl bir güçtür. her şey belli bir düzen içinde gitmeye devam ediyor. ben kuyruk acısından sen hariç bütün kızlarla takılıyorum. hepsini kırıyorum. hele hele bir kız vardı iki buluşmadan sonra hiç aramadığım. o kız bana olan yakınlığının zekatını sana verse sen bana aşık olurdun. ama sırf sen değilsin, sana benzemiyor, yakınından bile geçmiyor diye o kızı öyle bir yüzüstü bıraktım ki. ben gerçekten nefret edilecek bir adamım. ve sen herkesi ukalalığımdan, enerji emişimden, küçük görüşümden kurtarabilecekken başkalarıyla takılmaya devam ediyorsun. uzun saçlı, benden daha yakışıklı, benden daha karizmatik adamlarla hem de. işte bu beni deli ediyor. aynı o salıncaktaki deli gibi. futbol oynayan bir çocuk gördüm mü sinirleniyorum, hele ki dömivole vurmaya çalışanları. kalelerini bozuyorum. sonrasını biliyorsun işte. senin gibi leylaya mecnun olanın. 

geçen gün senin aşık olduğun adamı gördüm. aynı vapura bindik. martılar filan vardır, bana hep seni hatırlatır. vapurun peşinden uçarlar. bazen vapurdan hızlı uçtukları olur da, dönüp bir tur atarlar, sonra yine takibe devam. hayatın peşinden kovalıyorsun. sen var ya sen, hiç ölmeyeceksin bence. bir gülümseyeceksin ve hayat "püf" hala çok güzel. ve sürüyor. "püfff" and he is gone.

martı diyordum da, vapurda aşık olduğun adamla yanyana giderken onun da gözlerine martılar takıldı. martılara şöyle bir baktı. o uğursuz herifin "bir kaç salak martı" diye içinden geçirdiğinden eminim. o martılara birkaç salak kuş dedi. ben adını söyledim. o dalgaların köpüklerine bakarak biraz daha hızlı gidemez miyiz diye sordu. ben adını söyledim. o çay söyledi. ben adını söyledim. o bir sigara yaktı. ben seni yaktım. bu arada sana sigarayla sevişen adamın hikayesini anlatmış mıydım? 

bu adam seni sevmiyor değil mi? küstah pezevenk. bu hakkı kendinde nasıl buluyor? bu kalenin son bir bardak suyunu esirlere nispet olsun diye yere boşaltmaktır. seni sevmiyor da kimi seviyor diye takip etmeye başladım vapurdan inince. senden güzel kim olabilir diye. vapurdan indi. telefonunu açtı. birisiyle konuştu. gülümsedi. kapattı. somurttu. biraz yürüdü. uzakta bir kız gördü. el salladı. yanına gitti. öptü. sarıldı.

sonra el ele tutuştunuz ve yürüdünüz.

************************************

ben salıncaklara doğru gittim. o deli çoktan öldü belki. yada evine digitürk almıştır. ama şarkısı nasıl güzeldi. senin gibi leylaya...

ben de sallandım salıncaklarda, ne yapayım. 

sallandıracaksın benim gibi iki tanesini, bak bakalım bi daha aşık oluyorlar mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder